Tarihi bir ‘zırva’ daha sona erdi

56
Toplantı sonrası yetkililerin uzun süren coşku gösterileriyle tam olarak neyi kutladığı anlaşılamadı. Ama çevrecilik adına yapılan ‘tarihi bir zırvanın’ daha sona erdiği resmiyet kazandı.

Paris’te düzenlenen 21’nci BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansı (COP21) sona erdi. Önceki 20 zirvede olduğu gibi 21’nci zirvede de ortaya bağlayıcı bir karar çıkmadı. Yetkililerin ‘tarihi zirve’ diye adlandırdıkları etkinlikte zafer olarak kutlanan şeyin ne olduğu ise anlaşılamadı

Son haftalarda gündemi meşgul eden konuların başında Fransa’nın başkenti Paris’te yürütülen 21. BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansı (COP21) geliyordu. İki hafta süren görüşmelerin ardından taraflar geçen cumartesi günü bir anlaşma metni üzerinde mutabık kaldı. Konferans başkanlığını yürüten Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius son gün yaptığı kapanış konuşmasında varılan anlaşmanın önemine işaret ederken oylamaya sunulan metin tüm katılımcılar onayladığı için değil itiraz eden olmadığı için kabul edilmiş sayıldı. Her yıl düzenlenen çevre zirvelerinin son gününde olduğu gibi COP21’in de kapanış seansında yine tam olarak ne işe yaradığı belli olmayan bir dizi ‘yetkili’ kameralar karşısında ‘büyük başarılara imza atılmış’ izlenimi yaratmak için ellerinden geleni yaptı. Peki metinde tam olarak ne yazıyor ve her şeyden önemlisi iki hafta süren ve dünyanın 200 devletinin en üst düzey temsilcilerine ev sahipliği yapan zirve güzel gezegenimizin hangi soruna çözüm getirdi?

Varılan anlaşmanın temel maddeleri kısaca şunlar:

• 2020’den sonra yürürlüğe girecek anlaşmaya göre..
• Taraflar daha önceden de üzerinde mutabık kalınmasına rağmen bir kez daha küresel ortalama sıcaklık artış limitinin 1,5 ila 2 derece arasında sınırlandırılması konusunda anlaşma sağladı.
• Sera gazları emisyonunun düşürülmesi ile ilgili olarak ulusal düzeydeki planların beş yılda bir gözden geçirilmesi hedeflendi.
• Gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere bu alandaki mücadele için yılda en az 100 milyar dolar destek aktarması planlandı.
• Ayrıca iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı hazırlıklı olunması ve sera gazları emisyonunu azaltan çevreci ve sürdürülebilir ekonomilerin desteklenmesi hedefi belirlendi.
• Ülkelerin emisyon hedeflerine ulaşmaları konusunda özgür kalmaları karara bağlanırken başarısızlık halinde herhangi bir yaptırımla karşılaşmayacakları belirtildi.

31 sayfalık anlaşma metninde son 20 yılda yapılan tüm COP iklim zirvelerinde olduğu gibi yine bağlayıcı herhangi bir ifade yer almadı. Ama bunun için etkinlik tamamen sonuçsuz kaldı da diyemeyiz. Öyle ki etkinlik boyunca milyonlarca dolarlık vergi geliri boşa harcandı. Ayrıca etkinlik için yapılan ve çoğu kıtalar arası olmak üzere en az 500 uçuşun yarattığı devasa karbon emisyonunu da unutmamak gerek. ABD cephesinde ise Başkan Barack Obama, Kasım 2016’da yapılacak ABD başkanlık seçimlerinde koltuğunu devredecek. Büyük ihtimalle koltuğu devralacak Cumhuriyetçi bir başkanın yapacağı ilk icraat ABD’yi bu anlaşmadan geri çekmek olacak. Cumhuriyetçilerin kampından bu yönde ilk tepkiler gelmeye başladı bile. Fransız siyasiler ise zirveyle birlikte mahalli seçim öncesi seçmenlerine partilerinin gerçekten de işe yaradığını gösterebilmek için uygun bir sahne buldu. Tüm hikâye içerisinde ters köşeye yatan taraf ise yine geri kalmış ülkeler oldu. Bu grup üyeleri kirli sanayilerini kendilerine transfer eden zengin ülkelerden para koparmayı tam olarak başaramadığı gibi kirli sanayinin yarattığı çevre felaketleriyle de baş başa kaldı.

77

Peki ne bekliyorduk ki? Bugün yaşayan, yaşamaya çalışan insanların sorunlarıyla bile ilgilenmeyen hatta umursamayan siyasi kadroların gelecekte yaşayacak nesilleri ve o insanların dünyasını umursayacaklarını mı düşünüyorduk? Bu konuda bir değişiklik istiyorsak bunu biz başlatmalıyız. Örneğin neden önümüze konan her ürünü veya hizmeti sırf önümüze getirildiği için sorgusuz sualsiz kabul ediyoruz? Neden aslında hiç ihtiyaç duymadığımız ‘şeyleri’ hayatımızın vazgeçilmezleri ilan ediyoruz? Neden bu ürün ve hizmetlerin önümüze gelebilmesi için üçüncü dünya ülkelerinde milyonlarca insanın köle gibi çalıştığı gerçeğini görmezden geliyoruz? Ve hepsinin ötesinde neden ticari çıkar için çiftliklerde semirtilen ve kesim zamanına kadar ilaçlarla hayatta tutulan tavuklar veya sığırlar gibi muamele görmeye ses çıkarmıyoruz?

Ucuz enerji olmazsa asla…

Rekabet avantajı mevcut dünya düzeninde hem ülkeler hem de şirketler için hayati önem taşıyor. Ülkelere ve şirketlere rekabet avantajını sağlayan kalemlerin başında ise enerji var. Diğer bir ifadeyle enerji ne kadar çok ve ucuzsa rekabette sağlanan avantaj da o kadar büyük oluyor. Rekabette öne geçen ülke veya şirket büyür, çok satar, istihdam yaratır ve kârını artırır. Bu durum hem siyasetin hem de şirket yöneticilerinin varlık sebebidir. Ayrıca dünyamız tasarruf eden değil harcayan, hatta sürekli ve daha fazla harcayan bir ekonomik sistem üzerine kurulu. Yenilenebilir enerjiye geçmek demek tüm işleyişin tamamen aksi yöne çevrilmesi anlamına gelecek. Yani daha az enerji harcamak için daha az tüketmek ve üretmek gerekecek. Şirketlerin ciroları düşerken ülkelerin büyüme rakamları da sıfıra yaklaşacak. Oysa küresel siyasette iktidara gelenler doğa veya çevreye duyarlı olma sözü verdikleri için değil seçmenlerine en yüksek refah seviyesini vaat ettikleri için bu makamlara ulaşıyor.

Bu durumda hangi siyasetçi mevcut ekonomik dengeyi bozmaya cesaret eder? Konuya bu pencereden bakıldığında ülkelerin COP zirvelerinde anlaşamamalarına hiç şaşırmamak gerekir. Gerçi bu noktada insan kendine sormadan da edemiyor: Madem iklim toplantılarında gerçekten uzlaşmaya varıp sonuç üretecek kararlar almak istemiyorsunuz o halde neden bu etkinlikleri yapıyorsunuz? Tamam, bir veya iki tane toplantı yaptınız, bunu anlamaya çalışırım. Ama 21 toplantı ne demek oluyor? Üstelik 20 yıldır da aralıksız tekrar ediliyor? Bu iki rakam bile meselenin ne kadar umursanmadığının göstergesi. Unutmadan COP22 İklim Zirvesi 7-18 Kasım 2016 tarihleri arasında Fas’ın Marakeş kentinde düzenlenecek. İsterseniz sonuç bildirgesini şimdiden yazabilirim.