Geçtiğimiz günlerde kızın Max için yazdığın mektubu okudum. Yaklaşık beş sayfaydı. Yeni doğmuş bir yavru için mektubun biraz uzun kaçtığını düşünmedim dersem yalan olur. Gerçi anlatacak da bayağı meselen varmış. Minik Max’in yazılanları okuyup tam olarak anlayabilmesi için herhalde bir 25-30 yılın geçmesi gerekecek. Ama onun mektubu anlayıp anlamaması da zaten çok önemli değil. Zira mektubun gitmesi gerektiği asıl adres finans çevreleriyle dünyanın henüz ulaşamadığın geri kalan 5 milyarlık kısmıydı. Onlar da zaten mesajı aldı. Mektubunda Max’in neslinin fırsat eşitliğinin çok daha geniş kitlelere yayıldığı bir dünyada yaşamasını istediğini yazmışsın. Çok doğru. Ayrıca gözden çıkardığın 45 milyar dolarlık servetinin büyük ölçüde sağlık hizmetleri, eğitim ve teknolojinin gelişmesi için harcanması gerektiğine de işaret etmişsin. Ne kadar da güzel, keşke herkes senin gibi olsa Mark.
Facebook sayfanda yayımladığın mektubun üst bölümünde ise eşin Priscilla ile birlikte Minik Max’i kucağında tutarken çekilmiş fotoğrafınızı koymuşsun. Çok güzel bir resim. Genç anne, baba olarak yüzünüzdeki mutluluğu kelimelerle satırlara dökmek mümkün değil. Canlı ve gerçek bir varlığa bakmak ruhsuz ve donuk bir ekrana bakmaktan ne kadar da farklı oluyor değil mi Mark? Max’e bakarken yüzündeki ifade tam da bunu söylüyor. Gerçekten de çok hoş. Daha sonra doğumdan bir süre önce eşinle birlikte hazırladığınız hem çocuğunuz hem de yapacağınız bağış girişiminize yönelik açıklamaların yer aldığı kısa video çekimini izledim. Tatlı sohbetiniz, konuşurken birbirinize şefkat dolu bakışlarınız, arka planda çalan hoş müzik ve huzur dolu ortam bir bütün halinde etkileyiciydi. Ancak Mark bu muhteşem PR çalışmasına rağmen yine de hikâyenin bir karesini bile yemediğimi belirtmem gerekiyor. Neden mi? Dinle öyleyse…
Öncelikle ne yapım ne de mizansenle ilgili herhangi bir sorun yok. Hepsi muhteşem. Gerçi senaryonun tamamının çok ortalama bir ABD’li için tasarlanmış olması biraz can sıkıcı. Ama siz Silikon Vadisi çalışanlarının dünyasının Kaliforniya ile sınırlı olduğunu düşünecek olursak buna çok da fazla şaşırmamak gerekir. Her neyse. Mark, şu bağış için kurduğunuz ‘Chan Zuckerberg Initiative LLC’ şirketi ile başlayalım. Bu şirketin diğer bağış yapan kişilerin kurduğu gibi bir vakıf olmadığı şirket yapısından belli oluyor. LLC yani Limited Liability Company. Türkçe olarak ‘Sınırlı Sorumlu Şirket’ anlamına geliyor ve sen aslında bu yapıyla birlikte şirkete aktarılacak 45 milyar doların kontrolünü hiç kaybetmiyorsun. Ayrıca diğer vakıfların aksine sen bu parayla istediğin zaman farklı şirketlere sponsor olabileceğin gibi istediğin yasaların çıkması için siyasi çevrelerle lobi çalışmasına da girebileceksin. Diğer bir ifadeyle Mark, sen ne kadar Kayseriliysen senin şirkette o kadar vakıf.
Mektubunda kızın Max’e onun çok daha iyi bir dünyada büyümesini istediğini belirtirken anne babaların bu yönde yeni nesillere yönelik ahlaki sorumluluklarının olduğunu yazmışsın. Ayrıca çeşitli hastalıklarla mücadele ve dünya çapında fırsat eşitliğinden, paylaşmanın ne denli önemli olduğundan da söz etmişsin. Sevgili Mark, senin şirketin Facebook’un piyasa değeri 300 milyar dolar. 2014’te tüm dünyada 12.5 milyar dolar ciro yaptı. Net kârın ise 2.9 milyar dolar. Peki ne kadar kurumlar vergisi ödedin? Finansal izler şirketin AB merkezinin bulunduğu İrlanda’ya kadar gidiyor ancak Dublin’deki sis nedeniyle ödenen rakam tam belli olamıyor. Almanlar geçen sene Berlin’e 220 bin Euro vergi ödediğini söylüyor. İngilizler ise Londra’nın senden sadece 6 bin dolar vergi alabildiğini yazıyor. Türkiye’de ise ödediğin verginin miktarı tamı tamına sıfır $, yani sıfır TL diğer bir ifadeyle sen sadece tahsil ediyorsun. Oysa mektubunda Max’e ahlaki sorumluluktan söz ediyordun Mark? Hani paylaşmak çok önemliydi. Ben mi yanlış anladım yoksa?
Max’e yazdığın mektubunda ayrıca özgürlüklerin öneminden söz ederken eşinle çektiğin videoda bireylerin tek tek potansiyellerinin açığa çıkarılmasının sağlayacağı faydaların da altını çizmişsin. Eh bu potansiyeli Facebook’un yanı sıra sana ait olan Instagram ve WhatsApp üzerinden her gün geçilen milyarlarca kişisel veri yardımıyla ortaya çıkarmak çok da büyük bir başarı sayılmaz. Ama bu kişisel verileri sahiplerinden gizlice üçüncü şahıslarla satmak hatta gizli servislerle paylaşmak hangi özgürlük anlayışına sığıyor Mark? Hani kızını bugün olduğundan çok daha özgür bir dünyada yaşamasını istiyordun? İnsanların özel hayatları ve tercihlerinin tamamen kayıt altına alındığı ve yaşantılarının her aşamasının ‘hesap edilebilir’ olduğu bir dünya nasıl bir yer olur Mark? Böyle bir dünya için pek çok şey söylenebilir ama özgürlük listede yer alacak sözlüklerden biri olamaz. Senin ve Silikon Vadisi’ndeki diğer dostlarının geliştirdiği teknolojilerin gelişimini sonuna kadar düşündüğümde sonuç olarak hep aynı yere çıkıyorum: Totalitarizm.
Neoliberal düşünceye yaraşır şekilde bu korkunç geleceğin pazarlamasını da çok şık yaptığınızı belirtmek isterim. Rahatlık, özgürlük, kolaylık, eğlence ve konfor vaatleriyle insanları aynı Sirenler gibi çağırıyorsunuz. Onlarda tatlı namelerin etkisiyle ilerledikleri lanetli yolun nereye gideceğini düşünmeden her mesajla, her ‘Beğen’le, (Like), her fotoğrafla kendilerini biraz daha şeffaflaştırıp özgürlüklerini yitiriyor. Sevgili Mark, siz vadi insanlarının yaptıklarını ve benim de şu ana kadar yazdıklarımı düşünüyorum da, içimden ‘keşke Max’i hiç dünyaya getirmeseydiniz’ demek geliyor. Keşke Max’in yerine Google’ın CEO’su ve yakın dostun Larry Page’den sana küçük bir robot yapmasını rica etseydin. Biliyorsun o robot işlerinde bayağı iyidir. Sen de kişisel bilgileri tırtıklamada iyisin. Ortaya çıkacak robotu bir düşünsene, harika olurdu. Ama bunu yapmadın. Aksine, kanlı canlı kızını kıyameti andıran bir gelecekte yaşamaya mahkûm ettin. Babalık kod yazmak gibi bir şey değil Mark. Kızını ‘Elma+ Z’ye basarak yok edemezsin. O artık var ve en geç 20 yıl sonra babasının geçmişte ne naneler yediğini de öğrenecek. Her neyse Mark, olan oldu artık. Sana son olarak şunu söylememe izin ver. Hala geç değil, hala iyi bir şeyler yapma şansın var. Dünyayı kurtarmayı, değiştirmeyi boş ver. Gerçekten iyi bir şey yapmak istiyorsan sağ cebinden sol cebine koyduğun 45 milyar doların ABD’de ortalama yüzde 33’lük kurumlar vergisini ver. Yaklaşık 15 milyar dolara denk gelecek bu parayla ülkendeki eğitime katkın olur. Hatta belli mi olur belki silahsızlanma için lobi çalışması da yaparsın da okulları, marketleri basıp birbirinizi katletmeyi bırakırsınız.
Sevgiler
Mahmut
Not: Ufaklığı gözlerinden öperim…
2 Comments
Yorumlar kapatıldı.