Küresel inşaat sektörü yepyeni bir döneme girmek üzere. Tasarımcılar kalabalık şehir ve ülkelerden sıkılanları açık denizlere davet ediyor. Okyanus veya deniz tabanına sabitlenmeyecek olan yeni yerleşim birimleri adeta yüzen siteler olarak dünya çevresinde dönmeye başlayacak
Bilim insanlarına göre dünya üzerinde hayat denizlerde başladı. Yakın geleceğin yerleşim birimlerini hazırlayan tasarımcıların eserlerine bakacak olursak yeniden geldiğimiz yere yani engin denizlere dönmek üzereyiz. Birleşmiş Milletler’in hazırladığı son sürdürülebilir yaşam raporuna göre 2050’ye gelindiğinde dünya nüfusu 9 milyara çıkacak. Bu nüfusun 7 milyarı ise büyük şehirlerde yaşayacak. Diğer bir ifadeyle tüm köyler ve kasabalar birleşerek devasa şehirlere dönüşecek. Ancak yaşanan nüfus artışına karşılık dünyanın hacminde bir değişim olmayacağı için dar alanda çok sayıda insanın yaşaması gündeme gelecek.
OKYANUSLAR BOŞ DURYUYOR
İşte tam da bu noktada tasarımcılar devrimsel çizimlerle toplu yaşam geleneğini tamamen farklı bir boyuta taşımaya hazırlanıyor. ABD’den İspanya’ya, Japonya’dan Avustralya’ya kadar pek çok tasarımcı geleceğin yerleşim birimlerinin denizlere hatta okyanuslara taşınması gerektiğini düşünüyor. Zira kara olarak tanımladığımız bölgeler dünyanın yalnızca dörtte birini oluşturuyor. Dünyanın geri kalan kısmı yani toprak alanın üç katı kadarlık bölümü ise deniz ve okyanuslardan oluşuyor. Tasarımcılar halen atıl olarak duran bu alanın yerleşime açılması için kolları sıvadı. Ortaya çıkan eserler ise oldukça çeşitli. Yelpaze akılları zorlayan tasarımlardan çok yakın zamanda hayata geçirilebilecek projelere kadar oldukça zengin.
DÜNYAYI TURLAYACAK
Tasarımcıların projelerinde anlaştıkları en önemli konu ise denizlerin üzerinde inşa edilecek yeni nesil sitelerin sabit olmamaları. Planlara göre açık denizde yüzecek yerleşim birimleri kendi enerjilerini akıntı, güneş ve rüzgârdan elde edecek. En çok 500 kişinin yaşayacağı bu yüzen kentler eğitimden sağlığa, tarımdan güvenliğe kadar sosyal hayatta ihtiyaç duyulacak tüm gereksinimleri bünyesinde barındıracak. Herhangi bir ülkenin karasularında bağlı kalmayacakları için yasal olarak da bağımsız olmayı planlayan yeni yerleşim birimleri yerleşik yönetim modellerinin de elden geçirilmesini sağlayacak. Geriye kalan en önemli sorun ise her zaman olduğu gibi yine finansman. Tasarımcılar yeni bir dönemin başlangıcı olacağını düşündükleri tasarımları için şimdiden zengin Arap ülkelerinde fon arayışına çıktı bile.
Refusion türünün
ilk örneklerinden
ABD’li tasarım şirketi 3DA’nın ödüllü tasarımı Refusion, denizde sürdürülebilir yerleşim için en iyi örneklerden biri olarak gösteriliyor. Mevcut petrol platformlarından esinlenen tasarım istenildiğinde bir noktaya bağlı hale getirilebiliyor. Ancak tasarımın temel prensibi sürekli hareket halinde olmayı öngörüyor.
200 kişi için yeni yaşam alanı olacak
Seastead’in düzenlediği yarışmada ödül kazanan tasarım 200 kişiye ev sahipliği yapacak. Yaşayanların açık denizin değişmeyen manzarasından sıkılmamaları için yüzen ada üzerinde parklar bahçeler ve çok sayıda eğlence alanları öngörülmüş.
Yüzen Şehir’le
tatil bitmeyecek
‘Yüzen Şehir’ adlı bu projede ise adından da anlaşılacağı gibi şehir hayatı minyatür seviyeye indirilmiş durumda. Tasarımcılar ev sahiplerine sürekli tatil köyü veya tarihi bir kasabada yaşıyormuş havası vermeyi istediklerini belirtiyor.
İhtiyaçlar konteyner
gemileri ile gelecek
Yüzen şehir tasarımlarının merkezinde bağımsız bir hayat tarzı yatıyor. Ancak günlük hayatta ihtiyaç duyulacak her şey yüzen şehirlerde üretilemeyeceği için bazı ihtiyaçlar zaman zaman konteyner gemileri tarafından getirilecek.
Monaco sokakları
denize açılacak
Tasarımı yapılan yüzen şehirlerinden bazıları temalı olma özelliğine sahip. en tanınmışlarının başında ise ‘Monaco sokakları’ adını taşıyan proje geliyor. Bir uçak gemisi büyüklüğündeki tasarımda güverte şehrin küçük bir kopyasını oluştururken, güverte altında diğer yaşan ve üretim alanları bulunuyor.
Gökdelen artık
denizdelen olacak
ABD’li tasarımcı William Erwin ve Dan Fletcher’in projesi gökdelen mantığını tersine çeviriyor. Projeye göre yaklaşık 30 katlı apartman yüksekliğindeki tasarımın yalnızca 5-6 katlık bölümü su seviyesinin üzerinde geri kalan kısım su altında kalıyor. Yapının ortası zemine kadar oyuk olduğu için güneş ışığı da tasarımın en alt bölümlerine kadar gelebiliyor. Yapı kendi suyunu kendisi damıttığı gibi akıntı ve güneş enerjisiyle de hareket edebilecek.