Şeytanın yabasından altın kaplamalı çatala

Dünya üzerinde 1 milyar insan yemek için çatal, kaşık ve bıçak kullanıyor. Ancak hem ev hem de restoranlarda görmeye alıştığımız bu araçlar masalarımıza çok uzun mücadeleler sonunda gelebildi

Onlar aslında insanoğlunun yaptığı en büyük buluşların başında geliyor. Şekilleri ve kullanım biçimleri farklı da olsa hayatımızdaki yerleri ve sahip oldukları önem tartışılmaz: Çatal, kaşık ve bıçak. İsimleri bile kulağa sıradan geliyor. Sürekli görmeye alışık olduğumuz için çoğunlukla onların varlıklarından bile haberdar değiliz. Ta ki eksikliğini çekene kadar. Yapılan araştırmalara göre dünya üzerinde 1 milyar insan yemek yeme için çatal kaşık ve bıçak kullanıyor. Diğer yandan 1.5 milyar insan çubuklarla yemek yerken 3.5 milyar insan ise yemek için hala ellerini kullanıyor. Aslında bugün çatal kaşık kullanan insanların neredeyse tamamı bundan 300 yıl öncesine kadar yemek yemek için aynı dünyanın büyük bölümünde olduğu gibi ellerini kullanıyordu. Yani bu anlamda yemek yeme alışkanlıklarımızın aslında daha yeni yeni oluşmaya başladığını söyleyebiliriz. Tarihi gelişmelere bakılırsa insanoğlunun yemek yeme için kullandığı ilk araç kaşık oldu. Ardından bıçak ve büyük tartışmalardan sonra da çatal geldi. Birçok kültürün tarihi kaynaklarında adı geçen kaşık Orhun Tabletleri’nde ‘kamıç’ olarak yer aldı. Daha sonra kullanıma göre sürekli değişime uğrayan kamıç ismi bir süre sonra ‘kuçak’ daha sonra da ‘kaşık’ olarak değişti. Ancak çatal, bıçak ve kaşığın kendilerini kabul ettirmesi uzun bir mücadeleyi gerektirdi.

Yemeği hissetmek…

İnsanlar uzun yıllar elleriyle yemek yemeği tercih etti. Bunun başlıca nedeni ise yenilen yemeğin tazeliğini, sıcaklığını ve kıvamını anlama isteğiydi. Bu istek genel kültüre öylesine yerleşti ki elle yemek yemekten çatal kaşığa geçiş yaklaşık 350 yıl sürdü. Hatta çatal bıçak kullanımının yeni yeni görülmeye başlandığı 17. yüzyılda birçok asil ve kilise mensubu Tanrının insana iki el vermişken yemek için alet edevatın kullanılmasının çok anlamsız olduğu savunuldu. 17. yüzyıl İtalya’sında geçerli olan kuralların başında şu ünlü deyiş vardı: Masalarınızda kaşık ve çatal bulundurmak zorunda değilsiniz. Doğa bize her elimizde beş parmak vermedi mi? Onları, olsa olsa hayvanların önüne saman koymaya yarayacak, böyle aptalca araçlarla neden aşağılıyoruz? Özellikle Avrupa’da Aristokrasinin yaygınlaşmasıyla birlikte misafirler için çatal bıçak servisi başlaması 17. yüzyıla kadar sürdü. Sıradan insanlar ise 18. yüzyıldan itibaren çatal kaşık kullanmaya başladı. O güne kadar ister asil ister köylü, insanlar bir yere yemeğe giderken örneğin ziyafet veya restorana kaşık ve bıçağını da yanında götürüyordu.

Temizlemesi kolay…

Özel deri bir kılıf içerisinde, giyilen kıyafetlerin bel kısmında saklanan bu iki araç yemek için kılıflarından çıkarılıyor kullanılıyor ardından elle veya masa örtüsüne sürülmek suretiyle temizlenip yeniden kılıflarına yerleştiriliyordu. Tabi peçete olmadığı için el ve ağız temizliği de yine masa örtüsü yardımıyla yapılıyordu. Halka açık yemek mekanlarında çoğunlukla tabakta yoktu. Etin ağırlıkta olduğu yemekler doğrudan bir tahta tabak üzerine yada kalın ve geniş bir ekmek diliminin üzerine konurdu. Anlatılanlara göre üzerindeki et yendikten sonra bu ekmek daha sonra genellikle masaların altında yatan köpeklere verilirdi. İnsanlar tabak ve bardaklarını yanında taşıyamadıkları ve bunlardan lokantalarda bile az sayıda olduğu için insanlar çoğunlukla aynı tabak ve aynı bardaktan yiyip içerdi.

 Kaşık silah gibi belde taşınıyordu

Çatal, kaşık ve bıçak özellikle geleneklere aykırı oldukları için uzun süre masalarda yer alamadı. Ancak kullanımları 18. yüzyılda moda olunca günümüze kadar gelmeyi başardılar

Her şey kaşıkla başladı

Kaşık insanlık tarihinin en eski yeme içme aracı olarak biliniyor. İlkçağ insanları ellerini nehir suyuna daldırıp avuç avuç su içiyordu. İnsan avucunun şekli kaşık benzeri gereçlerin doğmasına neden oldu. Bunlar başlangıçta ağaç, midye ve sümüklü böcek kabuklarıydı ardından hayvan kemikleri ve daha sonra da hayvanların dizkapakları kullanılmaya başlandı. İnsanlar el işçiliğinde ustalaştıkça ihtiyaçlarına uygun kaşık tasarımları geliştirmeye başladı. Yemek alışkanlıklarının gelişmesine paralel gıdaların pişirilmesi sıvı ve sıcak gıdaların alınması da gündeme geldi. İşte tam bu dönemde günümüz kaşıklarının atası doğdu. Eski çağ insanları sıcak sıvıların ellerini yakmaması için avuç şeklini verdikleri küçük kaseciklere uzunca bir sap ekleyerek ilk nesil kaşıkları geliştirdi. Ve kullanım nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar geldi. Ortaçağ Avrupa’sında en geniş insan grubunu oluşturan köylüler de yerleşik olan alışkanlığa göre yeni doğan çocuklara rahip tarafında vaftiz edildikten sonra kaşık hediye edilirdi. Kaşık insana yemek yeme imkanı sağladığı için hayat veren çok özel bir nesne olarak kabul edilir ve bu yüzden özel hazırlanmış deri kılıflar içerisinde belde taşınırdı. Bir insanın hayatı boyunca çok sayıda kaşığı olmazdı. Özellikle vaftiz sonrası verilen tahta kaşıklar olabildiğince uzun süre kullanılırdı.

Kullanım alanı çok geniş

İster yemek ister iş için olsun bıçak insanoğlunun en çok ve en yaygın kullandığı araçların başında geliyor. İlk dönemlerde kullanılan volkanik kayalardan elde edilen taş bıçakların keskinliği ve dayanıklılığı günümüz bıçaklarının çoğundan daha yüksekti. Bu bıçaklar büyük avların parçalanmasından her türlü araç ve gerecin yapımına kadar geniş bir alanda kullanıldı. Aynı bıçaklar insanların saç ve sakal kesiminde de kullanıldığı için yenilen yemeklerin içerisinden saç ve sakalın çıkması şaşırtıcı olmuyordu. Bıçak dünya üzerinde var olan her kültür tarafından kullanıldı. Ancak bıçağın asıl ilginç hikayesi Avrupa’da yaşandı. 14 Şubat 1454’te Avusturyalı Dük Burgund dillere destan bir ziyafet verdi. 400 farklı yemek servisinin yapıldığı yemekte eksik hiçbir şey yoktu. Ancak insanları şaşkına çeviren yemeğin zenginliğinden ziyade her davetli için masada bir adet bıçağın olmasıydı. Gerçi bıçağın yanında çatal veya kaşık yoktu ama anlaşılan bunun eksikliğini duyan da olmadı. Zira 400 çeşit yemeğin tamamı misafirler tarafından on parmak eşliğinde afiyetle yendi. Ve yemek ilk “özel” yemek bıçaklı ziyafet olarak tarihe geçti. Ancak bıçağın yemek masalarında yaygınlaşması bazı sorunları da beraberinde getirdi. Birçok insan yemek yerken çıkan tartışmalar sonucunda bıçaklanarak öldürüldü. Bunun üzerine Fransa Kralı 16. Ludwig masaya konan yemek bıçaklarının uç kısımlarının yuvarlak hale getirilmesi kararını aldı. Bu gelenek hala devam ediyor.

Şeytan icadı çatal!

İlk dönemlerde çatalın kullanımı günümüze göre oldukça farklıydı. Üzerinde çok sayıda çıkıntının bulunduğu ağaç dalları yada uzun hayvan kemikleri ilk nesil çatalların genel görünümünü belirledi. Ancak bu gereçler büyük et parçalarının ateşe tutmaya veya ateş üzerinde bulunan et parçalarını ateşin üzerinden almaya yarıyordu. Bu tarz çatalların başta Babilliler olmak üzere eski Mezopotamya uygarlıklarında yaygın olarak kullanıldığı biliniyor. Avrupa’da bugünkü haline yakın olarak çatal 14. yüzyılda Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olan Konstantinopel’de yani İstanbul’da kullanılmaya başlandı. İnsanlar çatal ve kaşıklarını sürekli beraberlerinde taşıdıkları için Avrupa’daki diğer saraylarla karşılıklı yapılan evlilikler sonucunda çatal Eski Kıta’ya ulaştı. Ancak üç dişli olan bu çatal kendini kabul ettirmekte büyük zorluk çekti. İtalya’da bulunan Katolik Kilisesi üç dişli çatalın şeytanın yabasına benzediği için bu aracın kullanılmasını yasakladı. Yasağa karşı gelen ve çatalı kullanmaya devam edenler günah işlemekle suçlandı ve cezalandırıldı. Bu yüzden Avrupa saraylarından köylerine kadar aynı önceden de olduğu gibi yemek elle yenmeye devam edildi. 17. yüzyılın sonlarına doğru özellikle Fransa’da başlayan yeşil salata tüketimi çatalların yeniden popüler hale gelmesine neden oldu. Fransızlar akıllıca davranıp çatalın diş sayısını üçten dörde çıkartıp dişlerin boyunu uzatınca kilisenin yasaklamasının da dışına çıkmış oldu. 18. yüzyıla gelindiğinde ise çatalın kültürel yükselişi başladı. Çatal özellikle asil kesimin kullandığı moda ve statü sembolü haline geldi. Düzenlenen şölen veya ziyafetlerde çatal, bıçak ve kaşık artık ev sahipleri tarafından masa üzerindeki yerini aldı. Kısacası çatal, kaşık ve bıçağın tabanca gibi belde taşındığı dönem tarihe karıştı.