1998 yılında Lüksemburg’da yayımlanan bir Avrupa Birliği araştırma raporu ortalığı karıştırdı. Soğuk savaş döneminde ABD ve İngilizler tarafından Sovyetlere karşı tasarlanan uydu bağlantılı çok gelişmiş bir casusluk sistemi tüm dünyanın iletişim hatlarını dinliyor. Hem de aralıksız 50 yıldır!
Yakın bir dostunuzun gizlice evinizi gözetlediğini, mektuplarınızı okuduğunu hatta telefonlarınızı dinlediğini fark ettiniz. Yetmiyormuş gibi bu işi uzun yıllardan beri yaptığını da öğrendiniz. Ne düşünürsünüz? Herhalde büyük bir şaşkınlık geçirirsiniz hatta korkarsınız öyle değil mi? İşte tam anlamıyla buna benzer bir şaşkınlık ve korku 1998 yılında Lüksemburg’da yayımlanan bir Avrupa Birliği (AB) araştırma raporunun ardından başta Avrupa olmak üzere tüm dünyada yaşandı. Rapor ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrası Sovyet tehdidine karşı tesis ettiği, binlerce radar ve dinleme aracından oluşan dev bir casusluk sisteminden söz etmekteydi.
Buradayım ve dinliyorum…
Düşmanın telefon, telsiz, telgraf, teleks gibi tüm iletişim kanallarını göz altına alan sistem günde 24 saat ve yılda 365 gün aralıksız çalışıyordu. Elde edilen bilgiler ABD’ye gidiyor ve değerlendirilmeye alınıyordu. Siyasi ve askeri manevralar bu değerli bilgiler ışığında yapılıyordu. Bu çalışma yıllarca böyle devam etti. Tamı tamına 40 yıl sürdü. Ardından Sovyetler Birliği dağıldı. Soğuk savaş bitti. Ama sistem gitmedi. Dinlemeye devam etti. Sabah akşam dinledi, duyduklarını “merkeze” bildirdi ve bildirmeye devam ediyor. Peki ama sistem neyi dinliyor ve her şeyden önemlisi neden dinliyor? Yoksa ABD, Avrupalı dostlarının, müttefiklerinin evini mi rontgenliyor? Yoksa onları eski düşmanıyla aynı kefeye mi koydu? Avrupalıların şu sıralar cevap aradıkları can sıkıcı sorulardan bazıları bunlar. Peki ama neyin nesi bu sistem, varlığından 50 yıldır kimsenin haberdar olmadığı hayaleti tanıyan var mı? Evet var. Yaratıcıları ona kısaca P-415 diyor. Ama dünya onu asıl ismiyle tanımaya başladı. İşte kainatın en büyük tele kulağı “ECHELON” un çarpıcı hikayesi…
Kim kurdu?
İkinci Dünya Savaşı’nda Alman ve Japon haberleşme sistemlerinin şifresini kırmak için İngiltere’de bir çalışma gurubu kuruldu. Amerikan ve İngiliz uzmanlardan oluşan kadro çok başarılı oldu ve düşmanın kullandığı hemen hemen tüm şifreleri çözerek savaşın seyrini büyük oranda değiştirdi. Elde edilen zaferin ardından ABD ve İngiltere bu başarılı ve deneyimli ekibi dağıtmayarak UKUSA (UK: İngiltere, USA: ABD) adında çok gizli bir anlaşmayla faaliyet alanını yeniden belirledi. 1947 yılında imzalanan anlaşma uyarınca ilk sırada Sovyetler Birliği olmak üzere tüm komünist ülkelerin modern iletişim kanalları aralıksız dinlemeye alındı. Daha sonra İngiliz Ülkeler Birliği’nde (Commonwealth) bulunan Avusturalya, Yeni Zelanda ve Kanada’da anlaşmaya dahil edilerek operasyon alanı tüm dünyaya yayıldı. NATO (Kuzey Atlantik Paktı) ülkelerine ait topraklarda sayısız dinleme merkezi kuruldu. Seksenli yıllara gelindiğinde teknolojisini üst seviyeye taşımış olan sistem dünya çapında çalışan 52 süper bilgisayarın birbirine bağlanmasıyla birlikte “Platform” adı verilen yeni bir yapıyı ortaya çıkardı. Bu ECHELON’un doğum günü oldu.
Nasıl çalışıyor?
Avrupa Birliği’ne sunulan raporda çok ayrıntılı olarak incelenen ECHELON’un kuruluş amacı tek tek insanların yaptığı konuşmaları takip etmek değil. Hedeflenen tüm dünyadaki telefon, faks, teleks, internet, cep telefonu gibi tüm modern iletişim kanallarını dinlemek, bunları belirli ölçüler doğrultusunda süzmek ve üzerinde çalışılabilecek bilgilere ulaşmak. Süzme işlemi her istasyonun bilgisayarlarında yüklü olan “sözlük” lerin yardımıyla yapılıyor. Yazılımlar dünyayı dinlerken içerisinde yalnızca sözlüklerde bulunan kelimelerin geçtiği bilgileri kayıt ediyor. Örneğin Saddam, Bin Laden veya Kaddafi gibi sözlükte bulunması muhtemel isimlerin söz edildiği görüşmeler “dikkat edilmesi gerekenler” listesi altında sınıflandırılıyor. Aynı kanallardan sürekli bu yönde bilgi gelmeye devam ettiğinde ise “kara liste” ye giriyorsunuz. Bu iş için tasarlanmış AST 132 adı verilen özel yazılımlı bilgisayarlar aynı anda 60 bin telefonu dinleyip kriterler doğrultusunda şüpheli görüşmeleri kayıt edebiliyor.
İnsan sesini tanıyor
ECHELON bir gün içerisinde toplam 3 milyar telefon, faks, e-mail gibi dijital bilgi alış verişini takip edebiliyor. Yazılımlar ses tanıma teknolojisiyle telefonda konuşanın kim olduğunu belirlediği gibi nerede olduğunu da tespit edebiliyor. Görevliler özel ECHELON dizüstü bilgisayarlarıyla çok gizli bilgilere erişebiliyor. Sisteme dahil olan tüm dinleme istasyonları sorumluluk alanları içerisinde bağımsız çalışıyor. Ancak süzülerek elde edilen bilgilerin tümü değerlendirilmek üzere ABD’nin başkenti Washington yakınlarında bulunan NSA (ABD Ulusal Güvenlik Ajansı) merkezinde toplanıyor. Ortalama olarak süzülmüş bir milyon kayıttan NSA’da yapılan nihai değerlendirme sonucunda ancak bir dosyalık bilgi çıkıyor. ABD bu verileri kiminle nasıl paylaşıyor ve nasıl kullanıyor işte bunu bir Allah bir de ECHELON biliyor.
Uydu ağı kuruldu
Ancak global anlamda tüm iletişim kanallarının tek bir merkezden dinlenmesi mümkün olmadığı için ECHELON dünyayı beş bölgeye ayırdı. Avrupa, Afrika, Asya, Amerika ve Kutup bölgeleri. Gelişen teknolojiyle birlikte tüm bölgeleri kapsama alanına alacak devasa radar merkezleri inşa edildi. Tam olarak sayıları bilinmemekle birlikte dünya çapında en az yüz tesisin var olduğu tahmin ediliyor. Bilgilerin hızlı ve güvenli olarak NSA’ya ulaştırılması için 120 casus uydu yörüngeye yerleştirildi. Ancak ECHELON’un bilgi çalma işi yalnızca uydu ve radarlarla sınırlı değil. Okyanusların altından giden kıtalararası iletişim hatlarına da kulak veren sistem hiçbir bilgiyi kaçırmak istemiyor. 1982 yılında Atlantik’te bulunan iletişim hatlarının bakımını yapan Fransız bir ekibin rastlantı sonucu bulduğu ve yaklaşık buzdolabı büyüklüğünde olan dinleme cihazı herkesi şaşkına çevirmişti. Aygıtın büyüklüğü ve teknolojisinin eski oluşu onun uzun yıllardan beri bu soğuk sularda yattığını gösteriyordu. Bir diğer dinleme cihazı ise Rus deniz altısının kopardığı iletişim hattında bulundu. Kendisi şimdi Moskova’da bulunan KGB Müzesi’nde ziyaretçilere poz veriyor.
Sanayi casusu mu?
1998 yılında Avrupa Birliği’ne sunulan raporun ardından Eski Kıta üzerinde büyük tartışmalar başladı. Kim gözetledi, ne kadar gözetledi, bilgileri kiminle paylaştı, hiç sırrımız kaldı mı? Sorular birbirini kovalarken ilk raporda bilgisine başvurulan İskoç yazar Duncan Cambell 2000 yılında yeni bir raporla Avrupalıları bir kez daha şok etti. Araştırmada ECHELON’un sanayi casusluğuna alet edilmiş olabileceğine dikkat çekiliyordu. AB bu gelişmeler üzerine derhal bir araştırma komisyonu kurdu. 2002 yılına kadar başta Almanya, Fransa, Hollanda ve Danimarka olmak üzere birçok birlik üyesi ECHELON’un hayalet olmadığına dair kanıtlar buldu. Artık tartışmalar sistemin varlığı ile değil, ne kadar bilgimiz çalındı sorusu üzerinde yoğunlaştı. Komisyonun yaptığı araştırmaya göre 1992 yılından günümüze Avrupa işsizlik konusu ve sektörel gelirlerdeki düşüş bakımından ciddi sorunlar yaşıyor.
ABD ihaleleri kapıyor
Bu dönem içerisinde yaşanan ekonomik zararın 145 milyar dolar civarında olduğu hesaplanıyor. Bu zararın ne kadarı ECHELON’un hesabına düşer bilinmez ancak yükün çok ağır olduğu ortada. En dikkat çekici olaylar ise ABD ve Avrupalı şirketlerin katıldıkları ihalelerde gözlemleniyor. Geçtiğimiz yıllarda Suudi Arabistan Havayolları geniş kabinli uçak siparişi için ilgili şirketlere duyuruda bulundu. Airbus ve Boeing kendi fiyatlarını içeren tekliflerini Suudilere sundu. Daha büyük ve farklı tasarımından dolayı Airbus’un iki katlı A-380 modelinin ihalede çok şanslı olduğu düşünülüyordu. Ancak beklenen olmadı ve 16 milyar dolarlık projeyi Boeing kaptı. Avrupalılar bu ihalenin ECHELON yardımıyla sulandırılmış olduğunu iddia ediyor. AB’nin bu çıkışı yaşanan başarısızlıklara bahane aramak olarak değerlendirilebilir. Ancak emekli CIA Başkanı James Woosley’in 2000 yılının Mart ayında yaptığı basın toplantısı soru işaretlerini artırıyor.
‘Avrupalılar rüşvetçi’
Woosley ABD’li gizli servis örgütlerinin bu ülke şirketlerine milyarlarca dolar kazandırdığını söylüyor. Ancak önemli bir noktaya da ışık tutuyor. Woosley: “Çok önemli bir ihalenin son aşamasında Avrupalı bir şirket yetkilisinin alıcılara rüşvet teklif ettiğini tespit ettik. Bunun üzerine harekete geçerek gerekli yerlere uyarılarda bulunduk. Avrupa’da bu rüşvetçi kültür devam ettiği sürece ABD’li şirketlerin hakkının korunması da gerekecektir”. AB Komisyonu bu açıklamadan yola çıkarak Airbus ihalesinde de verilen teklifin ECHELON tarafından belirlenip Boeing’e iletilmiş olabileceğini savunuyor. Tüm bunlar yalnızca bir iddia olabileceği gibi doğruluk payı da taşıyabilir. Ancak kesin olan tele kulak olayının herkese zarar verdiğidir. Kişisel bilgilerimiz ve özel hayatımızın mahremiyeti varlığından bile haberdar olmadığımız sistemler tarafımdan istenildiğinde rahatça ihlal edilebilmektedir. Devletlerin bu tür ihlallere karşı halkını korumak için özel tedbirler alması asli görevidir. Özellikle dijital iletişimin her aşamada şifrelenmesi ve sürekli yeni korunma sistemleri üzerinde çalışılması, yeni çalışmaların desteklenmesi bir zorunluluktur. Günümüz iletişim dünyasındaki hizmet anlayışı altyapıyı tesis edip fatura kesmekten fazlasını gerektiriyor. Zira ECHELON türünün tek örneği değil. O sadece bilinen tek örnek…
ECHELON nedir?
- ECHELON sınıflandırmak anlamına geliyor.
- Uydularla destekli bir casusluk sistemi.
- Temeli 1947 UKUSA anlaşmasıyla atıldı.
- Sistemi ABD ve İngiltere kurdu.
- Amacı dünyadaki her türlü dijital iletişimi dinlemek.
- Dünya üzerinde an az 100 dinleme üssü var.
- Birçoğunun nerede olduğu dahi bilinmiyor.
- Uzayda 120 uydusu dolanıyor.
- Merkezi ABD’de bulunuyor.
- Yıllık bütçesi 7 milyar dolar.
- Eskiden Sovyetler Birliğini dinliyordu.
- Şimdi kimi isterse onu dinliyor.
- Dünya ECHELON’un varlığını 6 yıl önce öğrendi.
- ABD ve İngiltere hala varlığını kabul etmiyor.
- Sistem sanayi casusluğu ile suçlanıyor.
- Avrupalılar ABD ve İngiltere’ye ateş püskürüyor.
- ECHELON dinlemeye devam ediyor…
Neden tehlikeli?
- Hiç durmadan çalışıyor.
- Aranan kelimeye göre tüm dünyayı dinliyor.
- Devlet, şirket, millet hiç fark etmiyor.
- Özel hayatın mahremiyeti hiçe sayılıyor.
- Ticari gizlilik yok oluyor.
- ABD ve İngiliz şirketleri avantaj kazanıyor.
- Siyasi kararlar hemen duyuluyor.
- Devlet sırrı diye bir şey kalmıyor.
- Sistem sürekli teknoloji yeniliyor.
- Korunma sağlanmazsa ülkeler tamamen saydamlaşacak.